16 Eylül 2007 Pazar

bunları biliyor musunuz?



Karagözcülük sanatını icra eden ve bunu meslek olarak seçen kişilerin (Hayali Memduh Bey, Hayali Arap Cemal Efendi, Hayali Sobacı Ömer Efendi gibi) “Hayali” önadıyla anıldığını...
Hayali’nin öncelikle temiz bir İstanbul Türkçesine sahip olması ve taklit yeteneğinin gelişmiş olması gerektiğini; Hayalilerin perdedeki tüm tipleri tek başlarına seslendirdiklerini; farklı şiveler bilmek, Türk müziğini bilerek, tiplerin şarkılarını söylemek durumunda olduklarını...
Karagöz oyununda “tasvir” adıyla anılan ve çubuklara takılarak oynatılan insan, hayvan, eşya figürlerinin deri veya manda derisinden yapıldığını ve bu tasvirlerin kök boya ile boyandığını..

karagöz tarihçesi


Gölge oyununun çıkış noktası uzakdoğu, Çin olarak bilinir. Ticaret ve geziler sonucu Endonezya, Java ve Hindistan�da yaygınlaşan gölge oyunu mistik ve dinsel bir etkiye sahiptir. Türkler Çin ile yakın ilişkileri dolayısıyla bu sanatı öğrenmişler ve kendi kültürleri doğrultusunda geliştirmişlerdir. Uygur ve Budist duvar resimlerinde görülen tasvirler Çin gölge oyununda da görülür. Topkapı Sarayı Müzesi�nde eserleri bulunan Mehmet Karakalem çalışmaları da bunlara benzer örneklerdir. Gölge oyunu tekniğinin Türk halk kültüründe ne zaman Karagöz adını aldığı hakkında çeşitli görüşler vardır. Bunlardan en yaygın olanı Bursa efsanesidir. Sultan Orhan devrinde (1324-1362) Ulucami�nin yapımında demirci ustası Kambur Bâli Çelebi (Karagöz) ile duvarcı ustası Halil Hacı İvaz (Hacıvat) çalışmaktadır. Nekre tipler olan ikilinin arasında geçen nükteli konuşmalar diğer işçilerin dikkatini toplayıp, işlerini aksatmalarına sebep olur. Cami inşaatı yavaş ilerler. Durumu öğrenen padişah hiddetlenip her ikisini de idam ettirir.
Yaptığı yanlışlığın bilincine varan padişah çok üzülür. Padişahın musahibi Şeyh Küşterî padişahı teselli etmek için beyaz sarığını çıkarıp gerer ve arkasına bir şem�a (ışık) yakar. Ayağından çıkardığı çarıklarıyla Karagöz ve Hacıvat�ın tasvirlerini canlandırıp nükteli konuşmalarını seslendirir. Günümüzde de Karagöz perdesine �Şeyh Küşterî meydanı� denir ve Şeyh Küşterî Karagözcülüğün pîri � kurucusu kabul edilir. (Evliya Çelebi Seyahatnamesi)Gölge oyunu ülkemize Yavuz Sultan Selim�in 1517�deki Mısır seferi sonrası 16. yüzyılda gelmiştir. Mısır�ı fetheden Yavuz Sultan Selim�in Memlük Sultanı Tomanbay�ın asılışını hayal perdesinde canlandıran bir hayal sanatçısını, oğlu Kanuni Sultan Süleyman�ın da görmesini arzu ederek İstanbul�a getirmesiyle gölge oyunu İstanbul�a gelmiştir. Türkler 16. yüzyıl başlarında perde gerisinden gölge yansıtma tekniğini Mısır�dan almışlardır. Mısır Memluklarının gösteri yaptıkları siyah, ışık geçirmeyen, arabesk motiflerle işlemeli tasvirleri, şeffaf ve renklendirilmiş deri üzerine işleyen Türkler, bu sanata farklı bir nitelik kazandırdılar. Mısır oyunlarının olay örgüsünün birbirinden kopuk yapısını düzenleyip yeni bir biçim verdiler. Oyun tipleri Osmanlı İmparatorluğu�nun bünyesinde barındırdığı halklar içinden ve mahalle geleneğinden seçilmiştir. Karagöz Osmanlı İmparatorluğu topraklarında yayılmış, çevre ülkelerde etkili olmuş, geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Karagöz oyunu Mısır�a tekrar yeni biçimiyle dönüp ilgi görmüştür. Bugün Mısır kuklasının adı Aragöz�dür. Nitekim bir çok gezgin, 19. yüzyılda Mısır�daki gölge oyununu anlatırken, bunun Karagöz olduğunu, Mısır�a Türkler tarafından sokulduğunu ve çoğunlukla Türkçe oynatıldığını belirtmişlerdir. İslam dünyasında bu oyuna �Tayf-ül hayal�, �Zıll-i hayâl�, �Hayâl-el sitare� gibi adlar verilmiştir. Bazı İslam mutasavvıfları eserlerinde hayâl sahnesini dünya�ya, perdedeki geçici hayalleri insanlar ve diğer varlıklara benzetmişlerdir. Oyundaki hayaller nasıl perde arkasındaki sanatçı tarafından oynatılıyorsa, evrendeki varlıkları da görünmeyen bir yaratıcının hareket ettirdiği anlatılmıştır. 16. yüzyılda hayâl oyununun yaygınlığını ve Osmanlı eğlence sanatlarının başlıcalarından olduğunu gösteren pek çok belge vardır. Şeyhülislam Ebussuut Efendi�nin (1490-1574) hayâl oyununu ibret gözüyle seyretmenin cezayı gerektirmeyeceği yolundaki fetvası bunların en önemlisidir. Ebussuut Efendi; �Gerçek biliminde yükselmek isteyenler için gölge oyununda büyük ibretler olduğunu gördüm. Kişiler, kalıplar gölge gibi gelip geçiyor ve çabucak yok oluyor, onları oynatan ise bakî kalıyor� demiştir. Karagöz üzerine 17. yüzyıla ait belgeler daha çoktur. Evliya Çelebi, Naima gibi yerli yazarların eserlerinden ve İstanbul�da bulunmuş Avrupalıların anı ve gezi kitaplarından öğrenildiğine göre Ramazan ayında kahvehanelerde, başka zamanlarda da evlenme, doğum, sünnet düğünü vs. dolayısıyla saray, konak ve evlerde yapılan şenliklerde oynatılan bu oyunlar Osmanlı toplumunun belli başlı eğlencelerinden biriydi. 19. yüzyılda da sarayın ve halk toplantılarının gözde eğlencelerinden olduğunu yine yerli ve yabancı kaynaklardan öğreniyoruz. 19. yy�da 2. Mahmut dönemine ait kaynaklarda da Karagöz oyunu yer alır. 1843�de Türkiye�yi ziyaret eden Gerard de Nerval seyahatnamesinde İstanbul�da seyrettiği Karagöz oyununu tüm ayrıntıları ile anlatır. (Gérard de NERVAL, Doğuya Yolculuk, Çelik GÜLERSOY İstanbul Kitaplığı, İstanbul-1974, s: 85-94)Yabancı kaynaklarda Karagöz oyunlarının açık saçık bulunduğuna dair yazılar vardır. Bunlardan Jean Thévenot 1655-1656�da Türkiye adlı eserinde, bir hanımın nasıl olupta Karagöz oyunu izlediğini anlayamadığını yazar. (Jean THéVENOT, 1655-1656�da Türkiye, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul-1978, s: 95-96.)Abdülaziz ve II. Abdülhamit devirlerinde bazı Karagöz sanatçıları Mızıkayı Hümayun himayesine alınmışlardır. Bu dönemde yetişen Karagöz sanatçılarının kimisinin tekkelerden (Şeyh Fehmi Efendi, Müştak Baba), kimisinin medreseden (Darphaneli Hafız Efendi, Hafız Mehmet Efendi) kimisinin Enderundan (Enderunlu Hakkı Bey, Enderunlu Tevfik Efendi), kimisinin katiplikten (Katip Salih Efendi), kimisinin cerrahlıktan (Cerrah Salih Efendi), pek çoğunun da esnaflıktan (Yorgancı Abdullah Efendi, Püskülcü Hüsnü Efendi, Kantarcı Hakkı Efendi, Hamamcı Süleyman Efendi, Yemenici Andon Efendi, Çilingir Ohannes Efendi) olduğu görülür. Saray için getirilen, önceleri saray düğünlerinde perde diyen Karagöz çok kısa zamanda halka kendini sevdirdi. Sonuçta Karagöz çeşitli Hayâlîler eliyle halk arasında büyük rağbet gördü. Geniş Osmanlı coğrafyasındaki tüm tipleri bünyesinde barındıran bir folklor, edebiyat, etnoğrafi, müzik, mizah ve hiciv sergisi kimliği kazandı. Esnek yapısı itibariyle doğaçlamaya ve güncel olayların işlenmesine son derece açık olan Karagöz perdesi, zamanının en önemli toplumsal yergi vasıtasıydı. Halkın beğenmediği hükümet kararlarını eleştirdiği ve kamuoyunu temsil ettiği dönemler vardır. Osmanlı�nın son dönemlerinde Karagöz sanatçıları devlet ileri gelenlerinden bazılarının hırsızlığını, rüşvetçiliğini vs. perdede canlandırdıkları için bu taşlamalar çok keskin bulunmuş, oyunlar yasaklanmıştır. Devlet ileri gelenlerinin perdeye yansıtılmaları ağır cezalara bağlanmış, bu yasaklamalardan sonra Karagöz sıradan, kaba saba bir güldürü durumuna düşmüştür. 20. yy�da Türk Halk edebiyatı ile ilgili araştırmalar başlamış fakat hızla başlayan batılılaşma çabası ile Karagöz oyunu gözden düşmeye başlamıştır. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde bir süre daha yaşayan Karagöz, zaman içinde tiyatronun, sinemanın daha sonra da televizyonun hayata girmesiyle önemli ölçüde etkisini kaybetmiştir.Bu yüzden hayaliler Karagöz oyun tekniğinde bazı değişiklikler yapmaya çalışmışlardır. Ahmet Rasim, �Muharrir Bu Ya� adlı eserinde Hayali Katip Salih�in kanto söylettiği ve muhafazakarlar tarafından eleştirildiğini anlatmaktadır. Ancak Karagöz oyunlarının etkisini kaybetmesindeki sebep sadece teknoloji alanındaki gelişmeler olmamıştır. 17. yüzyılda başlayan batılılaşma çabaları yirminci yüzyılın başlarında etkisini göstermeye başlamış, geleneksel Türk tiyatrosunun en önemli özelliği olan doğaçlama geleneği terkedilmiş bunun yerini batı tiyatrolarında olduğu gibi yazılı metinler almıştır. Yazılı metne bağlı kalarak oynatılan Karagöz oyunları, yeni oyunlar yazılamadığı için çağa ve insanların kültürel gelişimlerine ayak uyduramamış, eskiden oynatılan oyunların aynısının tekrar tekrar perdeye getirilmesi insanların ilgisini çekmez olmuştur. Yenileştirme çalışmaları Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde de devam eder. 1910 yılında Beyoğlunda �Canlı Karagöz Sahnesi Operet Kumpanyası� adlı topluluk kurulur. Komik-i Şehir Naşit Efendi burada deneme amacıyla canlı Karagöz olarak sahneye çıkmıştır. Doğaçlama geleneğine geri dönülmesi durumunda Karagöz eskiden olduğu gibi saygın ve yaygın bir duruma gelebilecektir, aksi takdirde önümüzdeki on yıllar içinde Karagöz sanatımız tarih kitaplarının arasında kalıp yok olmaya mahkumdur. Karagöz günümüzde sayıları azalan Hayâlîler tarafından yaşatılmaya çalışılmaktadır. 1966�dan sonra düzenlenmeye başlayan festivaller yarışmalar sonucunda bir çok başarılı hayalinin varlığı ortaya çıkmış, yeni oyunlar kaleme alınmıştır. Yazılan oyunların pek çoğu perdede oynamaya uygun olmasa da konu tekrar gündeme gelmiştir

karagöz oyunu bölümleri


Karagöz oyunu dört ana bölümden oluşur. A. Mukaddime (Başlangıç) B. Muhavere (Söyleşme) C. Fasıl D. Bitiş A. Mukaddime: Oyun başlamadan perde ortasına göstermelik denen figürler (Limon ağacı, Çiçek saksısı, Gemi, Çeşme, Hamam vb.) yerleştirilir. Göstermelik hangi oyunun oynanacağına dair bir ipucu olabildiği gibi oyundan tamamen bağımsız da olabilir. Göstermelik Hayali ya da Yardağın çaldığı kamıştan yapılmış nareke ismi verilen düdüğün çıkardığı zırıltılı ses ve def velvelesi eşliğinde perdeden yavaş yavaş kaldırılır. Bu oyunun başladığına işarettir. Daha sonra seyirciye göre sol taraftan Hacıvat semai formunda bir şarkı söyleyerek gelir, şarkısını bitirdikten sonra perde gazelini okur. Perde Gazeli: Perdeden Göstermelik na�reke vızıltısı ve def velvelesi eşliğinde kaldırıldıktan sonra Hacıvat tarafından söylenen uyaklı manzum şiirlerdir. Hayali perde gazeline başlamadan �Oof Hay Hak!� diye yaratana seslenir. Oyunların tasavvufî yönlerinin ağırlıklı olarak vurgulandığı perde gazellerinde, yaratanın varlığı ve birliği övülürken insanın aciz bir kul olduğunun altı çizilir. Karagöz�ün ibret perdesi olduğu ve gösterinin bir ders niteliğinde olduğu belirtilir. En bilinen perde gazeli;
Nakş-ı sun�un remz ider hüsnünde rüyet perdesi Hace-i hükmü ezeldendir hakikat perdesi Sîreti sûrette mümkündür temaşa eylemek Hâil olmaz ayn-ı irfâna basiret perdesi Her neye im�an ile baksan olur iş âşikâr Kılmış istilâ cihanı hab-ı gaflet perdesi Bu hayâl-i âlemi gözden geçirmektir hüner Nice Karagözleri mahvetti bu sûret perdesiŞem-i aşkın yandırıp tasviri cismindir geçen Âdemi amed şüt etmekte azimet perdesi Hangi zılla iltica etsen fena bulmaz acep Oynatan üstadı gör kurmuş muhabbet perdesi Dergah-ı Âl-i Abâ�da müstakim ol Kemterî Gösterir vahdet elin kalktıkça kesret perdesi. (Türk Folklor Araştırmaları Yıllığı, Karagöz Özel Sayısı, İstanbul Haziran 1959, Sayı 119, s: 1935-1936.)Bu gazel 1312 (H.) senesinde Üsküdar�da ölen Kemteri mahlasını alan Raşit Ali Efendi�nindir. Karagöze izafe edilen ve Bursa�da Çekirge yolundaki mezar taşına 1310 (H.) yılında yazılmıştır. Bu ve bunun gibi değişik perde gazellerinin okunmasıyla oyun açılmış olur. Perde gazeli bitimiyle Hacıvat seyirciyi selamlar ve Karagöz�ü çağırmak için teganniye başlar. Karagöz bağırmamasını söylese de Hacıvat bağırmaya devam eder. Bunun üzerine Karagöz aşağıya atlayıp, Hacıvat�la alt alta, üst üste kavga ederler. Hacıvat kaçar, Karagöz sırt üstü yerde yatarken anlamsız sözlerden oluşan tekerlemesini söyler. Karagöz Hacıvat�a kızıp söylenirken, �Bir daha gel bak ben sana neler yaparım� der. Hacıvat tekrar perdeye gelir ve Mukaddime biter, Muhavere (söyleşi � atışma) başlar. B. Muhavere: Kelime anlamı karşılıklı konuşma olan muhavere, Karagöz ve Hacıvat�ın tüm özelliklerini bünyesinde barındıran bir bölümdür. Yanlış anlamalara dayalı, kelimelerin ses oyunlarıyla farklı anlamlarda kullanılmaları, ikilinin eğitim öğretim durumları ve kişilik özellikleri bu bölümde iyice belirginleşir. Eski oyunlardan günümüze ulaşan muhavereler asıl oyunun konusuyla ilgili değildir. Yeni yazılan muhavareler ise oyunla ilgili olabiliyor. Bu bölüm Karagöz�ün yabancı sözcükler kullanarak konuşan Hacıvat�ı yanlış anlaması ya da yanlış anlar görünmesi üzerine kuruludur. Böylece muhavere, ortaya türlü cinaslar ve nükteler çıkmasıyla sürer gider. Muhavereler her konuya açıktır, önceden bilinen bir muhaverenin içine günlük olaylar sokulabileceği gibi, günlük olayları şakacı bir dille eleştiren doğaçlama muhaverelerde olabilir. Bu Karagöz oynatan ustanın maharetine ve kültürüne bağlıdır. Evliya Çelebi�nin çok övdüğü Hayâlî Kör Hasanzade Mehmet Çelebi�nin akşamdan sabaha dek değişik taklitler yapıp herkesi hayretler içinde bıraktığı, 18. yüzyıl sonlarında yetişen Kasımpaşalı Hafız�ın da gece sabaha kadar sadece Hacıvat ile Karagöz�ü oynatıp konuşturduğu, dinleyenlerin çatlamak derecesine geldiği ve vaktin nasıl geçtiğini fark etmedikleri biliniyor. 18. yüzyıl sonlarında yetişen hayal küpü Emin Ağa�nın bir söylediği muhavereyi bir daha söylemez diye şöhreti vardır. Muhavere bölümü Hacıvat�ın Karagöz�den dayak yiyip kaçması, yalnız kalan Karagöz�ün �Sen gidersin de ben durur muyum. Ben de giderim evime bakalım ayine-i devran ne suretler gösterir� diyerek çıkması ile sona erer. C. Fasıl: Oyunlara ad olan bölümdür. Karagöz oyunları isimlerini burada geçen olay örgüsünden alırlar. Karagöz ve Hacıvat dışındaki diğer tipler ağırlıklı olarak bu bölümde perdeye gelir, kendilerini gösterirler. Basit entrikalarla oluşan düğüm yine bu bölümde çözüme kavuşturulur. Hacıvat�ın Karagöz�e iş bulması, Karagöz�ün kendisini zor durumda bırakacak işler yapması en çok kullanılan temalardır. Akışa göre kendi kılık ve şiveleri ile çeşitli tipler perdeye gelip giderler. Gelen her tip kendi müziği eşliğinde şarkısını söyler. D. Bitiş: Karagöz oyununun en kısa bölümü bitiştir. Fasıl bölümü sona erdikten sonra Karagöz ile Hacıvat perdeye gelirler. Burada kıssadan hisse söylenir. Gelecek oyunun adı, yeri ve zamanı konuşma arasında ilan edilir. Karagöz Hacıvat�ı tekrar döver, bunun üzerine Hacıvat, klasik sözü, �Yıktın perdeyi eyledin viran, varayım sahibine haber vereyim heman� diyerek yukarı sola doğru perdeden ayrılır. Oyunu kapatan Karagöz�dür. �Her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola! Bak yarın akşam ben sana neler ederim neler!� diyerek yukarı sağa doğru perdeden çekilir. Hayal perdesinde ışığın kararmasıyla oyun sona erer. Karagöz oyun metinleri Kar-i kadim ve Nev icad olmak üzere ikiye ayrılır. Eski Karagöz oyunlarına (Kar-i kadim), yeni olanlara ise (Nev icad) denir.

karagöz-hacivat oyunu



Karagöz deve veya manda derisinden yapılan tasvir adı verilen insan, hayvan veya eşya şekillerinin çubuklar yardımıyla arkadan verilen ışıkla beyaz perde üzerinde hareket ettirilmesi esasına dayanan gölge oyunudur. Oyun adını, baş kişisi olan Karagöz'den almaktadır. Gölge oyunu ülkemize Yavuz Sultan Selim�in 1517�deki Mısır seferi sonrası 16. yüzyılda gelmiştir. Mısır�ı fetheden Yavuz Sultan Selim�in Memlük sultanı Tomanbay�ın asılışını hayal perdesinde canlandıran bir hayal sanatçısını, oğlu Kanuni Sultan Süleyman�ın da görmesini arzu ederek İstanbul�a getirmesiyle gölge oyunu İstanbul�a gelmiştir. Türkler 16. yüzyıl başlarında perde gerisinden gölge yansıtma tekniğini Mısır�dan almışlardır. Mısır Memluklarının gösteri yaptıkları siyah, ışık geçirmeyen, arabesk motiflerle işlemeli tasvirleri, şeffaf ve renklendirilmiş deri üzerine işleyen Türkler, bu sanata farklı bir nitelik kazandırdılar. Mısır oyunlarının olay örgüsünün birbirinden kopuk yapısını düzenleyip yeni bir biçim verdiler. Oyun tipleri Osmanlı İmparatorluğu�nun bünyesinde barındırdığı halklar içinden ve mahalle geleneğinden seçilmiştir. Karagöz Osmanlı İmparatorluğu topraklarında yayılmış, çevre ülkelerde etkili olmuş, geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Karagöz oyunu Mısır�a tekrar yeni biçimiyle dönüp ilgi görmüştür.
18. yüzyıldan itibaren kesin biçimini alan Karagöz halkın en sevilen eğlence türlerinden biri olmuştur. Karagöz, tek sanatçının yeteneğine bağlı olarak oynatılır. Karagöz'ü oynatan kişiye Hayâlî ya da Usta denir. Bir Hayâlî�nin her şeyden önce temiz bir İstanbul Türkçesine sahip olması, taklit yeteneğinin gelişmiş olması lazımdır. Tûluat denilen doğaçlama konuşma yetisi ve espri kabiliyeti Karagöz oyunları içinde önemli bir yer tutar. Tiyatro eğitiminde kullanılan ses tekniklerini kullanan Hayâlîler perdedeki tüm tiplerin seslerini tek başlarına konuşurlar. Hayâlî aynı zamanda Türk müziğini bilecek, tiplerin şarkılarını söyleyecek ve farklı şiveleri konuşacaktır. Hayâlî�ye oyun sırasında �Yardak� denilen yardımcısı yardım eder. Yardak, oyun tasvirlerini perdeye giriş sırasına göre ustaya verir, def çalarak müziğe eşlik eder, oyunun efektlerini yapar.